1)
Namık Kemal ve Yazarlığının Dönemin Siyasi Arka
Planına Etkisi:
1840 yılında Tekirdağ’da doğan Namık
Kemal, Tanzimat döneminin en önemli yazarlarından birisi, belki de en önemli
ismi olarak kabul edilmektedir. Bu kabuldeki en önemli etken Namık Kemal’in ilk
edebi roman İntibahı ve sahnelenen ilk tiyatro eseri olan Vatan yahut Silistre’yi
kaleme alması, eserlerinde vatanperverlik, hürriyet gibi kavramlara yer vererek
dönemin siyasi gündemini etkilemesi, yapıtlarıyla haklı bilinçlendirmesi ve
farkındalık yaratmasıdır.
Tanzimat dönemi, Osmanlı Tarihi içerisinde
önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemde gerçekleşen batılılaşma hareketleri
siyasetten sanata pek çok kurumu etkilemiş dolayısıyla izlerini tiyatro
üzerinde de bırakmış, bu dönemde batı etkisinde pek çok oyun kaleme alınmış ve
sahnelenmiştir. Bu dönemdeki yapıtları salt birer edebi eser olarak
nitelendirmek doğru olmayacaktır. Nitekim, Tanzimat döneminin önemi; Osmanlı
Aydınları arasında giderek artan vatan, hürriyet, medeni haklar, insan hakları,
hatta siyasi eleştiri gibi konuların edebi eserlerde yer alması ve bunların
halka aktarılmasıdır.
Okur yazar oranının düşük olduğu, mutlak
bir monarşinin hakimiyet sürdüğü Osmanlı İmparatorluğunda hiç kuşku yok ki
medeni haklar, demokrasi, hürriyet gibi kavramların bu denli sesli bir şekilde
dile getirmesi hem siyasal hem de toplumsal birçok değişikliğin öncüsü olmuş
hatta bu dönemde temeli atılan kimi fikirler İstiklal Savaşında ve Cumhuriyetin
kurulmasında önemli rol oynamıştır.
Namık Kemal’in bu dönem içerisindeki önemi
sadece ilk edebi roman veya sahnelenen ilk tiyatro oyunun yazarı olmasından
ötedir. Namık Kemal, Türkiye’de insan haklarından ve parlamenter sistemden
bahseden ilk kişi değildi; fakat bunlar arasında bağlantı kuran ve hürriyet ile
kanuna dayalı demokrasi üzerine fikirlerini açıkça ortaya koyan ilk kişi idi.
Namık Kemal’in daha çocukluk yıllarında ruhunda yer etmiş olan hak ve hürriyet
duygusu, bilhassa 18.yy. Fransız İhtilali’nin ortaya koyduğu hürriyet, eşitlik,
adalet gibi fikirlerle bütünleşmiş ve bir ideal derecesine varmıştır.
Edebi eserlerin halk üzerindeki etkileri,
dolayısıyla dönemin siyasal yapısıyla olan ilişkisine dair en önemli olaylardan
birisi bu dönemde yaşanan Vatan olayıdır. 1873’de meydana gelen Vatan olayı
belki de Osmanlı Siyasal tarihinde siyasi otoriteye karşı, halkın politik ve
özgür düşüncelerle gerçekleştirdiği ilk toplu protesto olarak adlandırılabilir.
Vatan yahut Silistre oyunu ilk kez 1 Nisan 1873’te temsil edilmiştir. Oyunda
sık sık geçen “Yaşasın Vatan!” seslerine seyirciler de katılmış, Namık Kemal
alkışlar arasında sahneye çıkarılmış, Halk yazarı tiyatrodan çıkarken
uğurlamış, “Yaşasın Kemal, yaşasın millet!” diye bağırdıkları gibi ayrıca
“Muradımız budur, Allah muradımızı versin!” sözleriyle özgürlükten yana
olduklarını, Abdülaziz yerine veliaht Murad’ı istediklerini Murat sözcüğüyle
anıştırmışlardır. Yaşanan bu olayın ardından
gerçekleşen çeşitli tutuklamalar ile birlikte Namık Kemal de sürgüne
gönderilmiştir.
Vatan olayı bir tiyatro eserinin halk
üzerinde gerçekleştirebileceği etkiye önemli bir gösterge teşkil eder.
Özellikle bu dönemde Osmanlı Aydınları arasında dahi Tiyatro kültürünün
gelişmemiş olduğu, sahnelenen oyunlarının birçoğunun batıdaki muadillerinden
çok geride kaldığı ve Padişah’ın sadece hükümdar değil aynı zamanda İslam
dininin halifesi olduğu da düşünülürse, bu oyunun halk üzerinde yarattığı coşku;
kutsal ve mutlak kabul edilen Padişah’a karşı ses yükseltilebilmesine olanak
tanıması oldukça önemlidir.
Tanzimat dönemi yazarlarının yapıtlarına
baktığımız zaman başta Melodram türünün yazarlar üzerinde büyük bir etki
bıraktığı görülmektedir.
2)
Melodram Türü ve Tanzimat Tiyatrosunda Melodram:
Melodram türünün doğuşunda Romantizm akımı
ve 1789 Fransız Devriminin etkisi büyüktür. Melodramda bireysellik düşüncesi
hakimdir. Devrim dönemi Fransa’sı susturulmuş bedeni konuşkan hale getirmenin
en radikal biçemini melodramda bulmuştur. Melodram bir devrim sanatıdır
gerçekten de. Devrimin kitlelere hızla ulaşması gereken dönemlerde, sözünü
doğrudan söyleyen, iyisi kötüsü kolayca birbirinden ayrılan, mesajını
karmaşıklaştırabilecek her tür ayrıntıyı titizlikle dışarıda bırakan melodram
türü, her devrim sonrasında değişen sınıfsal dengelerin yarattığı belirsizlik
ve huzursuzluk ortamını “yeni gelenleri” hızla eğiterek bertaraf etmeyi
hedefler.
Melodramlar kendi içinde üç tipe
ayrılabilmektedir: Sonu kötü bitişiyle tragedyaya yaklaşan “yenilgi Melodramı”,
iyilerin ödüllendirilip kötülerin cezalandırıldığı, iyi sonla biten “yengi
Melodramı”; belli bir toplumsal sorun üstünde tartışma yaratarak, adalet
duygusunu kabartmaya ya da öfke yaratmaya yönelik “başkaldırı Melodramı”.
Melodram türünün en temel özellikleri şu
şekildedir:
Melodramda oyun kişileri sıradandır ve karakterleri
derin değildir. Bu karakterler tek bir kişilik yapısına sahiptir. İyiler iyi,
kötülerse kötüdür. Bu karakterlerin neden iyi, neden kötü olduğuna dair bir
arka plan hikayesi izleyiciye sunulmaz. Oyun kişileri birer kalıptırlar.
Dramatik gelişim içinde hiçbir değişikliğe uğramazlar; başta neyseler sonda da
öyledirler. Bütün bu kişilerin değerleri ve nitelikleri önceden saptanmıştır.
İyiler oyunun sonunda da iyidirler ve hatasızdırlar; kötüler ise yine kötü.
Oyunlarda karşıtlıklar çok önemlidir. Bu karşıtlıkların
başında iyiyle kötünün çatışması gelir. Oyun sonunda kötüler cezalandırılır,
kimi zaman ise iyiler ödüllendirilir. Bu karşıtlıklar seyircinin oyundan ahlaki
bir ders almasını sağlar ve amaçlar. Oyunların sonunda iyi karakter
ödüllendirilmese bile kötü karakter cezalandırıldığı ve kaybettiği için kazanan
erdem olur. Yaşanan karşıtlıklar sadece iyiyle kötünün çatışmasıyla sınırlı
kalmaz.
Melodram oyunlarında genellikle sade bir dil kullanır.
Bu bağlamda okuma yazma bilmeyen insanların anlayabileceği niteliktedir ve bir
nevi kitle sanatı olma görevi üstlenir. Türün öncüsü olarak kabul edilen
Pixerecourt yaptığı işi şu sözlerle savunmuştur: “Okuma bilmeyen kimseler için
yazıyorum”
Abartı öğesi melodram oyunlarına hakimdir. Abartı,
izleyicinin duygularını harekete geçirmek için kullanılır ve oyunculuklar,
müzik kullanımı, dekor ile pekiştirilir. Bu abartı karakter yapılarında da
görülür. İyi karakterler gerçekte olamayacak kadar iyi, kötü karakterlerse
gerçekte olamayacak kadar kötüdür.
Melodramda iyi karakter genelde edilgendir ve bir
eylemsizlik içerisindedir. Bu eylemsizlik ile izleyicinin iyi karaktere
acıması, kötü karaktere duyduğu öfkenin artması amaçlanır. İyi karakter bu
eylemsizliği içerisinde adeta bir bekleyiş ve çaresizlik içindedir. Bu
bekleyişte acı çeker. Oyunlardaki çözüm genellikle tesadüfi olarak gerçekleşir.
Kötü karakter, kötülüğünü ve yapacaklarını sürekli
vurgular. Bu şekilde izleyici üzerinde etki bırakır. Kötü karakter oyun
ilerleyişi boyunca iyi karakterin peşindedir ve onu alt etmek için planlar
kurar.
Melodramda kadınlar önemli bir yer tutar. Kadınlar bu
tür oyunlarda karar verici ya da çözüme ulaşılmasında önemli bir yere sahiptir.
Duygular ve düşünceler sahnede açık bir şekilde dile
getirilir ya da gösterilir.
Melodramda kurguyla gerçeklik ayrımı ortadan
kaldırılmaya, seyircinin sahnede olanları gerçek sanması, heyecanlanması, ders
çıkarması beklenir.
Melodram türü
Tanzimat dönemi yazarlarınca fazlaca benimsenmiştir. Bunun başlıca
sebeplerinden birisi türün içeriğinin anlatmak istediklerine uygun olması
dahası okur yazar oranı düşük olan halkta karşılık bulma oranının yüksek olacak
olmasıdır. Yine türün yapısı itibariyle izleyicide yaratılacak coşkun duygular
ve erdemin zaferi de bu türün Tanzimat Dönemi yazarlarınca benimsenmesinde
önemli pay sahibi olmuştur. Tür Yazarlarca çokça benimsenmiş olmasına rağmen,
melodram bu yazarlarca bir alt tür olarak görmüş, yazarlar kendilerini melodram
yazarı olarak adlandırmamış ve yazdıkları oyunları farklı isimlerle
adlandırmıştır. Bu farklı isimlerle adlandırılan oyunların pek çoğunda melodram
etkisi görülmektedir.
Namık Kemal
romantizm ile ilgili düşüncelerini Celaleddin Harzemşah oyunundaki ön sözünde
belirtmiştir. Bu yazı Türk tiyatro düşüncesinin oluşmasında ilk önemli adımdır.
Namık Kemal, günün siyasal ortamının etkisi altında, coşkulu bir sanat
anlayışını benimsemekte; edebiyatı, ulusallık bilincinin gelişmesinde, özgürlük
savaşımında, heyecanların coşturulmasında etkin bir araç olarak
değerlendirmektedir.
Hiç kuşku yok ki Namık Kemal’in bu yazıda dile getirdiği düşünceleri yazıyı
kaleme almadan önceki eserlerinde açıkça görülmektedir. Gülnihal bu eserlerden
birisidir ve Melodram türünün önemli yapıtları arasında kabul edilir.
3)
Gülnihal ve Melodram Etkileri:
Gülnihal, Namık Kemal’in ikinci tiyatro
eseridir. Eserin asıl adı Raz-ı Dil (Gönüldeki Sır). Ancak bu ad sansür kurulunca
Gülnihal’e çevrilmiştir. Gülnihal’in sahnelenmesi ve yayımlanması birtakım
badirelerden sonra gerçekleşmiştir.
Oyunda bir Sancak beyi olan Kaplan Paşa
ile Muhtar Bey arasındaki çatışmayı görürüz. Kaplan Paşa halka kan kusturan bir
yöneticidir ve halk onun artık gitmesini istemekte ancak kendi başlarına hiçbir
şey yapamamaktadır. Muhtar Bey ise Kaplan Paşa’nın akrabası olmasına rağmen
yaptıklarıyla halk tarafından çok sevilen bir isimdir. Halk Muhtar Bey’in
arkasında birleşerek Kaplan Paşa’nın bu kanlı saltanatına son vermek ister.
Muhtar Bey halkın ve sancağın ileri gelenlerin desteği olmasına rağmen bu
görevi ancak padişahtan icazet alarak gerçekleştirir. Kaplan Paşa oyun
süresince nefret ettiği Muhtar Bey’e eziyet çektirmek için onun sevdalısı İsmet
Hanım’a talip olur ve onunla evlenmek ister ve ona psikolojik bir eziyet
çektirir. Bu süreçte İsmet Hanım’ın, Muhtar Bey’e zarar gelmemesi için Kaplan
Paşa ile rızası dışında nişanlanması ya da Muhtar Bey tarafından bu şekilde
algılanması oyundaki bir başka çatışmayı oluşturur.
Namık Kemal bu oyununda açıkça bir sistem
eleştirisi getirmiş, halkın çözümde önemli bir yere sahip olacağını
belirtmiştir. Ancak Namık Kemal tarafından getirilen sistem eleştirisi doğrudan
Padişaha yönelik değil, kötülüğü ile nam salmış bir yönetim imgesine karşıdır.
Oyunda Muhtar Bey’in, Padişah’tan icazet alması bunun göstergesidir. Kaplan Bey
ile yozlaşan, görevini suiistimal eden bürokratlar eleştirilmiş ve onların
üstesinden halkın gelebileceği mesajı verilmiştir.
Gülnihal oyununda pek çok melodramatik özellik
görülmektedir. Öncelikle oyun, Fransız Melodramlarında olduğu gibi kadınların
arasında, kamuya yasak olan bir alan olan kadının odasında başlar. Bu sahnede
İsmet Hanımın arzuları ve aşkı izleyiciye doğrudan aktarılır. Gülnihal’in dadı
olmadan önce aslında bir Bey kızı olduğunun izleyiciye aktarılması, Zülfikar
karakterinin Kaplan Bey’e sadık biriymiş gibi gösterilip aslında Muhtar Bey’in
arkasında olması gibi görüntünün aldatıcı olmasına dair melodram unsurları
bulunmaktadır.
Melodram karakterlerinin iyi-kötü şeklinde
keskin sınırlarla ayrılması ve çatışması Gülnihal oyununda da görülür. Kaplan
Paşa oyundaki mutlak kötü kişidir. Sürekli olarak kötülüğüne vurgu yapar, İsmet
Hanım, Gülnihal ve Muhtar Bey hakkında yapacağı planları yüksek sesle izleyiciye
karşı dillendirir. Bu şekilde izleyici üzerinde oluşacak duygu yoğunluğu artar.
Muhtar Bey, Gülnihal ve İsmet Hanım iyi ve
erdemli karakterlerdir. Bu karakterlerde hiçbir koşulda izleyicide kötü bir
imge uyandıracak derinlik ya da anlam yoktur. İzleyici bu karakterlere karşı
empati kurar, onlara sempati besler. İsmet Hanım’ın, Muhtar Bey’e zarar
gelmemesi için Gülnihal’in planı ile Kaplan Paşa’ya karşı oyun oynamaları ve
evlenme teklifini kabul etmeleri ile bu olayın gerçek yüzünü bilmeyen Muhtar
Bey’de bir üzüntü yaratsa da izleyici İsmet Hanım’ın yaptığı fedakarlığı ve bu
fedakarlığı neden yaptığının farkındadır. Nitekim er ya da geç Muhtar Bey de bu
fedakarlığı öğrenecek ve bu ikili mutlu bir sona kavuşacaktır.
Bu karakterler yine melodramatik yapıya
uygun olarak sadece iyi veya sadece kötüdür. Burada Gülnihal karakteri bir
istisna oluşturabilir. Nitekim Gülnihal karakterinin geçmişine dair oyunda
ayrıntılı bilgi verilmiş, hikayesi anlatılmıştır. Belki de bu sebepten ötürü,
Metin And bu oyunu melodrama olarak değil Romantik Drama olarak nitelemiştir.
Metin And, Melodramalar ile Romantik Dramaları çok yakın türler olarak
sınıflandırmış ancak, Melodramalardı kişilerin tiplerinin önceden belirli ve
sınırlı olduğunu belirtmiştir.
Muhtar Bey, İsmet Hanım ve Kaplan Paşa
önceden belirlenmiş kalıplara uygundur. Gülnihal karakteri bu özellikleri tam
olarak taşımaz. Çünkü içinde barındırdığı iyiliği, geçmişinde yaşadığı olaylar
ile bir nedensellik zeminine kavuşturur hatta geçmişinde yaşadığı olaylar yer
yer bir iç çatışmaya dönüşür. O geçmişte de iyi biridir ancak yaşadığı olaylar,
İsmet Hanım ile ilişkisi izleyici gözünde artık daha farklı olacaktır. İzleyici
ona koruyucu ve kollayıcı birisi olarak bakacak, annesini kaybeden İsmet Hanım
ile çocuğu olmayan Gülnihal arasında bir ana-evlat ilişkisi iyilik ekseninde
kurulacaktır. Zaten oyunun sonunda da İsmet Hanım, Gülnihal’e yönelik
“Anneciğim” demektedir.
Gülnihal erdemli ve iyi bir karakter
olarak fedakârlık yapan bir başka karakterdir. Yıllar önce kocasını kaybetmiş
ve hala onun sevdasını taşıyan Gülnihal, Muhtar Bey ve İsmet Hanım’ı kurtarmak
için kendisine sevdalı olan Zülfikar Ağa’ya bir evlilik sözü verir. Burada
Gülnihal, Zülfikar’ı kandırmamakta aksine Zülfikar’dan hiçbir gerçeği
saklamayarak kendisini her koşulda kabul edecek bu karakterle istemediği bir
evliliği İsmet Hanım ve Muhtar Bey’in geleceği için yapacaktır.
Melodramlarda karşıtlıklar ve çatışmaların
önemli yer tutması Gülnihal’de de kendine yer bulur. Oyun, geneli itibariyle
dürüstlük/fedakârlık – bencillik/zalimlik kavramları arasındaki tezat ve
gerilim üzerine kuruludur. Bu kavramlardan ilkinin temsilcisi Muhtar,
ikincisinin ise Kaplan Paşa’dır. Muhtar’ın dürüst olduğunu ahalinin ileri gelenleri
tasdik ve ifade eder. Fedakârlığını ise Kaplan Pasa –kendi bencilliğiyle
birlikte- “O herkesi düşünüyor, herkes de onu düşünüyor. Ben yalnız kendimi
düşünüyorum, beni de kimse düşünmüyor.” diyerek itiraf eder. Kaplan Paşa’nın
zalimliği ise kendisine dilekçe sunmaya gelenleri idam ettirmesiyle, annesini
boğdurmasıyla ve halkın Muhtar’a olan hürmetini çekemeyişiyle somutlaştırılır.
Muhtar da kendisini zindana attıran Kaplan Paşa’nın, şehri terk etmesi kaydıyla
hayatını bağışladığını duyunca, böyle bir zalimin bağışlamasını kabul
etmektense ölümü seçeceğini söyler ve zindandan çıkmaz.
Oyun boyunca İsmet Hanım’ın yaşadığı
bayılmalar, Kaplan Paşa’nın ve Annesinin yaptığı kötülükleri açık dille ve
aşırı bir biçimde anlatmaları ile tekrarları hatta bir sahnede Muhtar Bey’in
bayılması, Kaplan Bey’in sudan sebepler ile halkı idam ettirmek istemesi melodram
türünde sahnede gösterilen abartı öğelere güzel bir örnek oluşturur. Oyunda
görülen uzun monologlar da melodram türünde sık rastlanan bir unsurdur.
Gülnihal oyununda, Hamlet’ten esintiler de
görülmektedir. Namık Kemal, Hamlet oyunundaki hayalet vakasından çok etkilenmiş
olmalıdır. Bu yüzden bu vakayı değiştirerek yeniden kurgular. Onun eserinde
‘gerçek’ bir hayalete yer verilmese de İsmet’e hayaletmiş gibi gelen bir olaya
yer verir. Oyunun sonlarında yer alan bu sahne, biraz zorlama gibi durmaktadır.
Aslında Namık Kemal, Hamlet’teki hayalet sahnesinin tesirini eserinde de görmek
istemiştir. Bu aslında melodramatik
özelliklere pek de uygun değildir. Nitekim Melodramda izleyici olabildiğince
sahnedekini gerçek sanmalı, onu yaşamalıdır. Her ne kadar bu sahne, Hamlet’ten
farklı olarak bir gerçeküstülük taşımasa da yine de oyunun akışı içerisinde bir
farklılığa sahiptir.
Melodramatik yapıya uygun olarak Muhtar
Bey oyunun başından itibaren Kaplan Paşa’ya karşı doğrudan bir eyleme geçmez.
Ona karşı eyleme geçmesi için padişahtan fetva alır. Oyun boyunca hapsedilen ya
da eylemsiz kalan Muhtar Bey edilgendir ve dramatik yapıya uygun olarak bir
bekleyiş içindedir. Oyundaki çözümü Gülnihal ve Sancağın ileri gelenlerinin
ortaya koydukları plan sağlar. Oyunun sonunda Sancak Bey yani kötülük kaybeder,
iyilik yani Muhtar Bey kazanır. İzleyicide algılanması gereken mesaj budur.
Oyunun sonuyla birlikte yukarıda bahsi geçen ayrıma göre Gülnihal’i Yengi ve
Başkaldırı Melodram türlerinin bir karışımı olarak görebiliriz.
Sancak halkının Kaplan Bey’e karşı
başkaldırışı, bireyin otoriteye karşı bir zaferidir. Melodramın ortaya çıkışını
sağlayan ve yukarıda bahsi geçen bireysellik düşüncesinin önemli bir
yansımasıdır. Gülnihal’in bir zalime karşı, başlangıçta hiç de güçlü görünmeyen
Muhtar-İsmet- Gülnihal ortaklığının ve halkın desteği ile zafer kazanması,
melodramda sık sık işlenen “devrim” düşüncesini “mahalli bir boyutta” yeniden
üretmekte, ancak “hassas dengeler” nedeniyle padişaha sonsuz bağlılık içinde
olunduğunun altı özellikle çizilmektedir. Padişahin başlangıçta burada
olanlardan kesinlikle haberi olmadığı, sonra da durumu haber aldığında,
Kaplan’ın kellesinin vurulmasını emrettiği, temkinli bir biçimde dile
getirilmiştir.
Oyun, halkı gücün kendisine verdiği
yetkiyi kötüye kullanan otoriteyi sorgulama gerekirse ona karşı bir eyleme
geçme konusunda mesaj içerir. Bu bağlamda yazıldığı dönem de dikkate alındığında
oldukça cesur bir adımdır ve oyunun önemi buradan anlaşılabilir. Her ne kadar
oyun bu “karşı çıkma” konusunda eleştirisini padişahlık makamına getiremese de
Tanzimat Döneminin anlayışına uygun olarak halkı eğitme ve bilinçlendirme adına
büyük bir görev üstlenmiştir. Oyunda bir aşk ekseninde işenen otorite ve birey
çatışması konusu günümüzde dahi güncelliğini korumaktadır. Bu oyunda yer alan
olay ve kişilerin bugün dahi var olabileceğini bilmek oyunun zamansızlığına
güzel bir örnek oluşturur.
KAYNAKÇA
AND, Metin. “Türk Tiyatrosunun
Evreleri”, Turhan Kitabevi, 1983
AND, Metin. “Başlangıcından 1983’e Türk
Tiyatro Tarihi”, İletişim Yayınları, 2014.
ENGİN, Ertan. “Namık Kemal’in
Tiyatrolarında Kavramlar”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(24)
Sf. 352-361
ÇALIŞLAR, Aziz. “Tiyatro
Ansiklopedisi”, T.C Kültür Bakanlığı, 1995
FUAT, Mehmet. “Tiyatro Tarihi”, MSM
Yayınları, 2010.
GÜÇBİLMEZ, Beliz. “Melodram, Beden ve
Gülnihal”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 2002 14(14)
KEMAL, Namık. “Gülnihal”, Kurgan
Edebiyat, 2019.
NUTKU, Özdemir. “Dram Sanatı”,
Kabalcı Yayınevi, 2001
SARIÇOBAN, Gülay. "Namık Kemal ve
Hürriyet Fikri" , Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 2019 23(2), 515-535
ŞENER, Sevda. “Dünden Bugüne Tiyatro
Düşüncesi”, Dost Kitabevi Yayınları, 2012
ŞENGÜL, Mehmet. “Hamlet (William
Shakespeare) ile Gülnihal (Namık Kemal) Adlı Tiyatro Eserleri Üzerine
Karşılaştırmalı Bir İnceleme”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi,
2018(84) Sf. 219-241